Ana içeriğe atla

NEREDE NETSİN?

    Geç anne olmuştu. Ertelenmiş olan sürecinin onun için daha zorlu olacağını bekliyordu. Hamilelik çok sorunlu değildi. Bebek doğduktan sonra hemşireler emzirme derslerini verdiler. 1-2 gün boyunca bebeğin emdiğini düşündüler. Hızlı kilo kaybı ve ağlamaların bitmemesinden dolayı tekrar kontrole gittiklerinde bebeğin fiziksel birtakım zorluklardan dolayı ememediği ortaya çıktı. Daha sonra çeşitli yöntemlerle bebeği beslemeye çalıştılar. Babası, sağılmış olan sütü hortumlarla parmağına bağlayıp bebeğe parmağını emzirterek beslenmesini sağlıyordu. Anne süreçte çok yorulmuştu ve az gelen sütünü çoğaltmak için debeleniyordu. Bu sırada aileden herkes mama vermek gerektiğini söylüyordu. Gittikleri doktor kontrolünde doktor biraz daha sert bir dille uyardı. Şeker eksikliğinin beyin fonksiyonlarını etkilediğini söyledi. Sorumlu anne babanın hemen belirli marka mamayı vermeleri gerektiğini söyledi. Aksinin sorumsuzluk olduğunu ve onların nasıl anne baba olduklarını anlamadığını da ekledi. Çember daralıyordu. Anne-baba; sütü verenin bunları gördüğünü ve bir müddet sonra fiziksel uyumsuzluk bile olsa sütün bir şekilde ulaşması gerektiğini biliyorlardı. Daha sonra emzirme konusundaki hatalarını düzeltmesi için eve gelebilen bir hemşire ile çalışmaya başladılar. Hemşirenin stratejileri uzun yıllara dayanıyordu. O yüzden etkili olmasını bekliyorlardı. Hemşire de kendine güvenli idi. Bu çalışmalar devam ederken de artık 10 gün içinde bebeğin belli bir kiloya ulaşması gerektiği söylenmişti. Strateji bombardımanı altında tüm tekniklerle ilerlemişler ama yeterli kiloyu alamamışlardı. Son gün eve gelen hemşire de artık mama vermek gerektiğini söyledi. Artık anne babanın yanında sütün geleceğini düşünen kimse kalmadı. Çocuk da huysuzluk ve ağlamalar da maksimumda idi. Lohusalığın etkisindeki anne, babaya baktı ve verelim mi? Belli ki bende bir sıkıntı var. Çocuğu mağdur etmesek mi dedi. Mama verildiği anda artık çocuğun süte bir daha meyletmeyeceği kesindi. Ama bağıran bir çocuk gergin sinirler, bitap düşmüş bir anne ve uykusuzluktan düşünemeyen bir baba, glikoz eksikliğinden dolayı zarar göreceğini söyleyen bilirkişilerin olduğu bir durumda karar vermek çok zordu. 

    Anne baba düşündü ve dediler ki sütü veren biz değiliz. Sütü alacak olan biz değiliz. Bunun sorumluluğu olan Rabbimizin görmediği/dikkatinden kaçtığı bir durumda değiliz. O zaman mama yerine sütü bekleyelim. Varsın çocuğumuz da onu beklemeyi öğrensin. Zarar da görecekse bu yolda zarar görsün. Uykusuz ve bol ağlamalı bir gece daha geçti dualarla. Sütü verecek olan kendisine ve sadece kendisine güvenenleri yolda bırakacak değildi. Bir süre daha geçti ve annenin sütü daha çok gelmeye başladı. Artık çocuk babanın parmağından hortumla emse dahi kilo almaya başladı. Bir süre sonra fiziksel uyumsuzluk da ortadan kalktı. Ve artık hortuma ihtiyaç duymadan sütü emebilmeye ve beslenebilmeye başladı. Bir kez daha anlaşıldı ki sahtenin yanında gerçek çok güçlüydü. Ama gerçeğe ulaşabilmek için en zor durumda dahi asıl soruya doğru cevabı vermeliydik. Rabbin kim?

En zorlandığın anda Rabbin kim? En rahat olduğun anda Rabbin kim? Herkes senin karşındayken ve sahteyi önerirken Rabbin kim? Çok büyük kazanç için rüşvet vermen gerekirken Rabbin kim? Çocuklarına harçlık verirken Rabbin kim? Eşinle tartışırken Rabbin kim? Çalışanlarına maaş zam oranlarını ayarlarken Rabbin kim? İnsanlar bu hayatta her zaman netlikleriyle sınanırlar. Net olmadıkları yerde dizilere konu olacak hayatlar ortaya çıkar. Ama netlik varsa o zaman o kişinin o ufak hareketle nasıl o kadar yol alabildiğini anlamak zor olur. Rahat yol alır çünkü arkasında gerçeğin gücü vardır. Gerçeğe sırtımızı dayadıysak galip olmamızdan başka bir sonuç mümkün değildir. Bizim zannettiğimizden biraz daha uzun sürebilir ama sonuç başka bir şey olamaz. Bu sebeple sorumuz her koşulda değişmiyor. Tek cevap verdiğimiz soru:

Rabbin Kim?

O zaman, Rabbimizin kim olduğundan nasıl emin olabiliriz? Nasıl onu kabul edebiliriz? İnsanlar anlamadıklarını hayatlarına geçiremezler. Onu iyice tanıdığımızda bu eminlik mümkün olur. O zaman onun gücünü/gerçeğin gücünü arkamızda hissederiz. O zaman kim neden sadece anda etkisi olan sahteye ihtiyaç duysun ki…


HOW CERTAIN ARE YOU?


She had become a mother at a late age. She was aware that the postponed motherhood process would not be easy for her. She did not experience much difficulty during pregnancy. After birth, the nurses gave her breastfeeding lessons. For the first days they thought the baby was breastfeeding. However, when they went back for a check-up because of the rapid weight loss and the constant crying, it turned out that the baby was not breastfeeding due to some physical difficulties. They then tried to feed the baby with various methods. The father was feeding the baby by tying tubes filled with expressed milk to his finger and letting the baby suck on his finger. The mother was exhausted during this process and was struggling to increase her low milk supply.

Meanwhile, all the experienced  parents in the family insisted on feeding the baby standard baby food provided from the supermarket.

With the so called infant Formula.

At the doctor’s appointment, the doctor gave a sterner warning. He said that a lack of sugar could affect brain function. He told the responsible parents that they needed to start supplementing with baby food immediately. Even the brand of the baby food was even specified. He added that doing otherwise would be irresponsible, and upon seeing that they were resisting this, he criticized them and said he couldn’t understand what kind of parents they were.

The circle was closing in.

The parents knew who the true provider of the milk was, and they believed that  provider was already aware of their baby's situation.

They also knew that, even if there was some physical incompatibility, breast milk would eventually reach the baby in some way. Later, they began working with a nurse who came to their home to help them correct their mistakes regarding breastfeeding. The nurse’s strategies were based on many years of experience, so they expected them to be effective.

They had progressed with all the techniques under the bombardment of strategies, but they could not make the baby gain enough weight. Finally, the nurse gave up and said that it was time to give the inflant formula. There was no one left besides the parents who thought that the milk would come.

"The baby cried constantly, suffering from malnutrition."

The mother, who was under the influence of the postpartum period, looked at the father and asked, “Should we give the infant formula?” It really seems there is something wrong with me and we may be victimizing the child because of it.” It was certain that the child would not turn to milk again once formula was given. In such a situation, with a screaming child, tense nerves, an exhausted mother, a father who could not think from lack of sleep, and experts who said he would suffer damage due to lack of glucose, it was very difficult to make a decision.

The clear decision…

The parents thought for the last time and said clearly that we are not the ones who give the milk. We are not the ones who will take the milk. We are not in a situation where our Lord, who is responsible for this, does not see or does not notice. So instead of giving formula, let's wait for the milk to come. Let our child learn to wait patiently for his sustenance. If he is going to suffer, let him suffer on this path. Another sleepless and crying night passed with prayers. The provider was not going to abandon those who trusted him. Soon the mother's milk started to come more. Now the child started to gain weight. After a while, the physical incompatibility also disappeared. And now he could suck milk and feed without needing a tube.

Once again it was proventhat the truth was much stronger than the fake. But in order to reach the truth, even in the most difficult situation, we had to give the right answer to the real question.

Who is your Lord?

Who provides for you? Who is your Lord when you face the most difficult? Who is your Lord when you are most comfortable? Who is your Lord when everyone is against you and suggesting a fake method? Who is your Lord when you have to bribe for a huge gain? Who is your Lord when you are giving pocket money to your children? Who is your Lord when you are arguing with your spouse? Who is your Lord when you are setting the salary increase rates for your employees?

People are tested with their clarity in this life.

We can only move forward comfortably in this life if the power of truth is behind us. If we rely on the truth, there is no other result than victory. It may take a little longer than we think, but the result cannot be anything else. For this reason, our question does not change under any circumstances.

The only question we answer is: Who is your Lord?

Then, how can we be sure of who our Lord is?

 

How can we prove that we accept our true Creator?

 

Without understanding this fact, people cannot achieve real success in their lives, regardless of the subject.

Only when we know our Lord well, this certainty becomes possible.

Thus,  we feel the power of truth behind us. And how is that possible?

By making a statement everyday.

The statement that a person must certainly make and be certain all through life.

GOD is one and I am one of those who only surrender to GOD.

Yorumlar

  1. Net olmak.... Bildiklerin ve iman ettiklerinle doldurduğun dik bir duruş

    YanıtlaSil
  2. Gerçeğin karşısında sahtenin ne değeri olabilirki

    YanıtlaSil
  3. Netliğimiz kadar hak edişimiz var, netliğimiz kadar ayrışıyoruz. Başta kolay olmasa da netlik çok konforlu, kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  4. Rabbin kim aslında herkesin bildiği bir soru.

    YanıtlaSil
  5. Hocam Allah razı olsun... Rabbimiz hep bizimle ama o özel sahnelerde mutluluğun öfkenin kaygının korkunun... olduğu baskı anında insanın Rabbini hatırlaması çok daha özel. Rabbini anmasıyla bile kendisine çeki düzen veriyor insan. Sen yeter ki o anda secdeni et, teslim ol. O dizayn eder.

    YanıtlaSil
  6. Kaleminize sağlık ne kadar içten bir yazı olmuş...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUYUDAN ANCAK KENDİ BAŞINA ÇIKABİLİRSİN

“İlaç kullanacak seviyeye gelmişsin Mert…” Son 5 yıldır bu cümleyi 3 defa duydum. Son 5 yıldır 3. kez kendimi burada, psikologla konuşurken buluyordum. Yine kendimi kuyunun dibinde hissediyordum. Bu hastalıktan kurtulalı henüz 2 sene olmamıştı ki davetsiz misafir yine hayatıma girdi. “Duyuyorsun beni değil mi Mert, ilaç kullanacak seviyeye gelmişsin dedim…” Sahi neydi beni bu seviyeye getiren? Psikoloğun ilaç kullanacak seviyeye gelmişsin dediği… Hem gerçekten ilaç işe yarıyor muydu ki? Benim bu sözde hastalığımı geçiriyor muydu, yoksa sadece tekrar yüzeye çıkana kadar hayatımdaki sorunların üzerini mi örtüyordu ? “Niye susuyorsun Mert? Daha önce ilaç kullandığında kendini iyi hissetmiştin, öyle değil mi?” Tabiiii… Kazan dairesindeki yangını bana haber veren uyarı sistemini kapatmamı ve hiçbir şey yokmuş gibi gemiyi kullanmaya devam etmemi sağlamıştı. Fakat kazan dairesindeki yangın devam ediyordu. Üstüne üstlük hiçbir şey yokmuş gibi güvertede güneşleniyordum. Gerçek anlam...

NET MİYİM?

Net miyim? Gerçekten, net miyim? Bu isteğime zıt olan her şeyi gözden çıkaracak kadar… Diğer seçeneklerimden vaz geçecek kadar… Seçenekler arasında kararsız kalmayacak kadar… Net miyim? Bunu istiyorum ama gerçekten istiyor muyum? Bunun karşılığında kurbanlar verebilecek miyim? Yoksa ufak bir pürüzle karşılaştığımda şikâyet etmeye mi başlayacağım? “ Aslında başka alternatiflerim de var ” diye düşünecek miyim? Diğer seçeneklerin, beni rahatlatan imkanların üzerini çizebilecek miyim? Bu isteğimde kendimi seçeneksiz bırakabilecek miyim? Hedefimi değil, o hedefe giderken ki yöntemlerimi çeşitlendirebilecek miyim? Baskılar geldiğinde yürümeye devam edecek miyim? Bütün dünya karşımda duruyormuş gibi hissettiğimde devam edebilecek miyim? Yoksa yapmam gerekenleri yarıda mı bırakacağım? O iyi bildiğim haz kaçamaklarına mı meyledeceğim? İnsan bedelini göze aldığı kararları vermelidir. Karar verirken etraflıca düşünmem gerektiğini biliyorum. Bu işin getireceği bedelleri tartmam gerek...

SEN BU DEĞİLSİN

Anlamak gerçekten çok zor! İnsanlar neden bu kadar moralsiz?   İnsanı cesaretlendirici tek bir sözcüğün yokluğu aslında o insanın ölümü. Ah insan bunu bir bilse. Eğer ki o övgüyü hak ettiğimizde o övgüyü kendimize almak yerine verebilsek ve şunu söyleyebilsek; ”Sen iyilik için nihai güçsün”. Eğer sen öyle olmak istersen. Demiri hiç kimse yok edemez kendi pası hariç. İnsanı da kimse yıkamaz, kendi düşünceleri hariç. Bir insan kendiliğinden öfkeliyse, kendi iç huzurunu sağlayamadıysa, o insan yorgundur. O insan beklenmedik tepkilerle başkalarının kalbini kırandır. Aslında o dışarıya değil kendisine öfkelidir. Sokaklarda yorgun yorgun dolaşan insanlar görürüz. Aslında insanın enerjisi dışarıda çalıştığı her türlü işe yetecek kadar yüksektir. Bazı insanlar ne kadar ağır iş yapsalar da enerjikler ve mutlular. Peki neden? Çünkü potansiyelinin farkında ve kendisiyle barışıklar. Fakat, sen kendinle barışık olmadığın sürece olumsuz düşüncelerden çıkamıyorsun. Başımı alıp gideceğim diyor...