TESELLİNİN BÖYLESİ
Güzel bir Haziran
akşamında, balkonda esen meltem rüzgarının keyfini çıkartıyordu Hakan.
Eskitilmiş ahşap sehpanın üstündeki varak işlemeli beyaz fincana uzandı. Bol
köpüklü sıcacık kahvesini höpürdeterek içmeye başladı. Ablasının yaptığı taze
kahvenin kokusu çok hoşuna gitmişti. Bir yandan kahvesini yudumluyor bir
yandanda kucağına oturan evin kedisi Portakal’ı seviyordu. Hakan, çok konuşkan,
esprili ve çok komik biri olarak bilinirdi etrafında. Ailenin neşe kaynağıydı,
çok hareketli ve heyecanlıydı ama sorumluluk almayı pek sevmezdi. Kaç yaşına
gelmiş hala evlenmemişti. Odası dağınık, kendisi dağınık ve genelde umursamaz
bir tavrı vardı. Buna rağmen ev ahalisi ona genelde kızamazdı. Biri kızacak
olsa komik hareketleriyle, sevimli konuşma tarzıyla hemen yumuşatırdı ortamı. O
yaz akşamı da böyle bir akşamdı. Hakan, balkon kapısının eşiğinde durmuş
komiklikler yapıyor, ev halkını neşelendiriyor, evin içinde kahkahalar
birbirine karışıyordu.
Birdenbire karşı
binadan gelen bağrışmalarla irkildi ev ahalisi. Ne oldu acaba der gibisinden
birbirlerine baktılar. Hakan balkona doğru fırladı hemen ve bu bağrışmaların,
karşıdaki apartmandan geldiğini fark etti. Sesler, çocukluk arkadaşı olan
Semih’in evinden geliyordu. Semih’le o kadar yakınlardı ki beş yıl önceki düğününde
nikah şahitliğini de Hakan yapmıştı. Hızlıca üstünü giyinip, koşarak
arkadaşının evine gitti Hakan. İçeriye girdiğinde, Semih sanki delirmiş
gibiydi. Öylesine öfkeliydi ki sanki ağzından köpükler çıkıyordu. Üç kişi zor
tutuyordu Semih’i, karısına ağzına ne geliyorsa söylüyordu, duvarları
yumrukluyordu. ‘‘Ulan yıllardır ne istediysen yaptım. Tatil dedin götürdüm,
kaplıca dedin götürdüm. Ne istersen aldım, hiçbir şeyini eksik etmedim. Ne seni
ne çocukları kimseye muhtaç etmedim. Bu kadar mı nefret ediyorsun benden he?
Boşansaydın benden, keşke çekip vursaydın beni de bunu bana yaşatmasaydın
Filiz. Bunu hak edecek ne yaptım lan ben? Söyle ne yaptım? Sen beni nasıl
aldatırsın, bunu bana nasıl yaparsın kadın?’’
Hakan, aldatma
kelimesini duyana kadar hiçbir şey anlamamıştı. Semih’in son cümlesiyle yere
çöktü ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Aradan
bir dakika geçti geçmedi, yerden kalktı ve ‘‘Hayır, hayır. Filiz Yengem öyle
şey yapmaz. Saçmalama Semih, ne diyorsun sen oğlum? Ağzından çıkanı kulakların
duyuyor mu senin? Ne istiyorsun sen bu kadından? Düpedüz iftira bu.
Kandırmışlar seni, sen de mi bu iftiraya ortak oldun?” diye, bağırarak Semih’in
üstüne yürüdü. Merak edip toplanan komşular, ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
Herkes şaşkınlık içerisindeydi. Bağırıp çağıran Semih’i mi tutsunlar? Yoksa
üstüne yürüyen Hakan’ı mı? Semih ve Hakan birbirlerine bağırıyor ve
ağlıyorlardı. Diğer yandan Semih’in eşi Filiz’de ağlayarak kendini anlatmaya
çalışıyordu.
Bu karmaşanın
ortasında Filiz’i komşular evden çıkardı. Çocukları da Hakan’ın annesinin evine
götürdüler. Semih ve Hakan baş başa kalmışlardı. Aradan biraz vakit geçmiş,
artık sakinleşmişlerdi. Derin bir sessizliğin ardından, Semih başını yerden
kaldırmadan eşinin telefonunu Hakan’a uzattı. “Al bak şu telefona öyle şey
yapmaz dediğin, yenge dediğin kadının yazışmalarına bir bak.” Telefonda
Filiz’in başka biriyle yazışmalarını okuyunca Hakan yıkılıp kaldı. Şaşkınlık
içerisindeydi, sabit bir noktaya bakıyordu. Hakan’ın o halini gören Semih
yanına gidip ona sarıldı. Saçma bir şekilde bu olayda teselli edilmesi gereken
Semih, artık Hakan’ı teselli ediyordu...
Bazı insanlar olayın içerisinde hemen kendilerini kaybederler ve aşırı tepki verirler. Duyguları arttığı için mantıklı düşünemezler.
Duygularıyla hareket ederler ve doğru karar vermekte zorlanırlar.
Başkasının yaşadığı olayı, kendisinin başına gelmiş gibi yaşarlar.
Hatta olayı yaşayandan bile daha çok tepki verebilirler.
Karşısındaki insan ile anında empati kurabilirler. İnsan elbette başka insanların üzüntülerini, sevinçlerini paylaşabilmeli. Ama olay anında da dışarıdan bir gözle bakıp
mantıklı çözüm üretebilmeli,
arkadaşını
teselli edebilmeli.
Yorumlar
Yorum Gönder