Ana içeriğe atla

NEDEN SESSİZLEŞTİK?


NEDEN SESSİZLEŞTİK?

Adalet unutulan bir kavram artık hayatımızda. Hani, Sezen Aksu diyordu ya o meşhur şarkısında şimdi bir semt adı Vefa diye. Adaletin adı da neredeyse bir kadın ismi olarak kaldı hayatımızda. Pek de adaletli olmayan üst kat komşumuz Adalet teyzenin adı gibi. Annesi babası neleri düşünerek koydu acaba adını seksen üç yıl önce merak konusu. Peki, ne demek adalet? Hak edene hak ettiğini vermek. Hayatımızda her hak edene hak ettiğini veriyormuyuz acaba? Yoksa, işimize gelen kişiye, işimize gelen şeyi mi veriyoruz? İşimize gelmediğinde “aman canım boş ver” mi diyoruz? Ya da “sen mi kurtaracaksın bu dünyayı” mı diyoruz?

 

Yeri geliyor, ailemizde aman yaygaracı küçük oğlan ağlamasında, büyüğünün sesi çıkmaz, küçüğün isteğini yapalım diyerek yaptık adaletsizliği. Yeri geldi, yeni müşteriyi, rakip firmaya kaçırmamak için düşük fiyat verip, yıllardır bizimle çalışan naif müşteriye yaptık adaletsizliği. Yeri geldi, işten çıkan arkadaşımızın yüzüne gülüp arkasından konuştuk, yerimizi patrona karşı sağlamlaştırmak için. Üniversite’de eski olan yeni gelene yaptı adaletsizliği. Bazen sınıfta, bazen trafikte, bazen evde, bazen işyerinde, bazen de herhangi bir toplulukta yaptık adaletsizliği. Kimi zaman bir olaya bakarken, kimi zaman da bir yargıya varırken. Adaletsizlik yaptıkça, normalleştirdik bunu hayatımızda. Adaletsizlik yaptıkça da kendimize çektik adaletsiz olan insanları. Zalimleri hak ettik hayatımızda. Belki trafikte bize kornalar çalan, el kol hareketi yapan o sürücüyü. Belki, çok sesi çıkan elemana fazla maaş veren, az sesi çıkan elemana da az maaş veren patronu hak ettik. Belki de parasını ödediğimiz halde hizmet alamadığımız, o ustayı. Neden hak ettik bunları? Başkasına yapılan adaletsizliğe, zulme karşı sessiz kaldığımız için. Dilimiz var mıydı konuşacak? Vardı ama biz dilsiz olmayı seçtik çoğu adaletsizlikler karşısında.

Adaletsizlik karşısında susmak, sessiz kalmak bir tercih olabilir mi?

Adaletsizlik karşısında susan, adaletsizliği yapanın tarafını tutuyor demektir. Masanın üzerinde duran içi su dolu bir bardağı düşünelim. Bu bardağı bir elimle masanın kenarına doğru kaydırdığımı ve masadan düşüreceğimi düşünelim. Karşıdaki kişinin yapabileceği üç şey var. Bana karşı bir tepki gösterip, şişeyi geri doğru itebilir. Karşı bir kuvvet uygulayabilir. İkinci olarak, benim şişeyi kenara daha hızlı kaydırmam ve şişeyi daha hızlı düşürmem için bana yardım edebilir. Ya da durup hiçbir şey yapmadan şişeyi kenara doğru kaydırmamı ve şişenin yere düşmesini izleyebilir. Benim yaptığıma tarafsız kalabilir. İşte bu yüzden zulüm olduğunda, adaletsizlik olduğunda, tarafsızlık bir seçenek değildir. Çünkü üç seçenek olmasına rağmen, hala iki sonuç var. Eğer bana karşı bir tepki göstermezse, bardağın düşmesine yardım etse de etmese de ben o bardağı masanın üzerinden düşüreceğim. Tarafsızlık, adaletsizin işine yarar. Sessiz kalmak zalimin adaletsizin işine yarar. Ancak zulme karşı doğrudan ve açık bir muhalefet mazlumlara fayda sağlar. Bu yüzden istediğin kadar kendine tarafsızım de, seçimlerin bardağın gideceği yönü etkilemeye devam eder. Hayatta boşluk yok ya zulmedenin tarafındasın ya da zulme uğrayanın.

Çevre için mücadele verenler, hayvan hakları için sokaklarda bağırıp çağıranlar şimdi nerede? İnsanları sokağa döken o, aktivistler, dernekler, ünlü sanatçılar nerede? İnsanlar öldürülürken, üzerlerine kimyasal bombalar atılırken, evleri yuvaları yıkılırken neden sesleri çıkmıyor? Üzerine çokça düşünülmesi gereken bir konu.

Peki, sen nasıl bir etki oluşturmak istiyorsun? 

Adaletsizlik karşısında tarafsız kalıp susan mı olacaksın? 

Yoksa adaletsizliğe karşı çaba sarf eden mi? 

Seçim çok basit. 

Şimdi bir durup, silkelenip düşünelim. Hayatımızda yaptığımız adaletsizlikleri. 

Sessiz kaldığımız mevzuları.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUYUDAN ANCAK KENDİ BAŞINA ÇIKABİLİRSİN

“İlaç kullanacak seviyeye gelmişsin Mert…” Son 5 yıldır bu cümleyi 3 defa duydum. Son 5 yıldır 3. kez kendimi burada, psikologla konuşurken buluyordum. Yine kendimi kuyunun dibinde hissediyordum. Bu hastalıktan kurtulalı henüz 2 sene olmamıştı ki davetsiz misafir yine hayatıma girdi. “Duyuyorsun beni değil mi Mert, ilaç kullanacak seviyeye gelmişsin dedim…” Sahi neydi beni bu seviyeye getiren? Psikoloğun ilaç kullanacak seviyeye gelmişsin dediği… Hem gerçekten ilaç işe yarıyor muydu ki? Benim bu sözde hastalığımı geçiriyor muydu, yoksa sadece tekrar yüzeye çıkana kadar hayatımdaki sorunların üzerini mi örtüyordu ? “Niye susuyorsun Mert? Daha önce ilaç kullandığında kendini iyi hissetmiştin, öyle değil mi?” Tabiiii… Kazan dairesindeki yangını bana haber veren uyarı sistemini kapatmamı ve hiçbir şey yokmuş gibi gemiyi kullanmaya devam etmemi sağlamıştı. Fakat kazan dairesindeki yangın devam ediyordu. Üstüne üstlük hiçbir şey yokmuş gibi güvertede güneşleniyordum. Gerçek anlam...

NET MİYİM?

Net miyim? Gerçekten, net miyim? Bu isteğime zıt olan her şeyi gözden çıkaracak kadar… Diğer seçeneklerimden vaz geçecek kadar… Seçenekler arasında kararsız kalmayacak kadar… Net miyim? Bunu istiyorum ama gerçekten istiyor muyum? Bunun karşılığında kurbanlar verebilecek miyim? Yoksa ufak bir pürüzle karşılaştığımda şikâyet etmeye mi başlayacağım? “ Aslında başka alternatiflerim de var ” diye düşünecek miyim? Diğer seçeneklerin, beni rahatlatan imkanların üzerini çizebilecek miyim? Bu isteğimde kendimi seçeneksiz bırakabilecek miyim? Hedefimi değil, o hedefe giderken ki yöntemlerimi çeşitlendirebilecek miyim? Baskılar geldiğinde yürümeye devam edecek miyim? Bütün dünya karşımda duruyormuş gibi hissettiğimde devam edebilecek miyim? Yoksa yapmam gerekenleri yarıda mı bırakacağım? O iyi bildiğim haz kaçamaklarına mı meyledeceğim? İnsan bedelini göze aldığı kararları vermelidir. Karar verirken etraflıca düşünmem gerektiğini biliyorum. Bu işin getireceği bedelleri tartmam gerek...

SEN BU DEĞİLSİN

Anlamak gerçekten çok zor! İnsanlar neden bu kadar moralsiz?   İnsanı cesaretlendirici tek bir sözcüğün yokluğu aslında o insanın ölümü. Ah insan bunu bir bilse. Eğer ki o övgüyü hak ettiğimizde o övgüyü kendimize almak yerine verebilsek ve şunu söyleyebilsek; ”Sen iyilik için nihai güçsün”. Eğer sen öyle olmak istersen. Demiri hiç kimse yok edemez kendi pası hariç. İnsanı da kimse yıkamaz, kendi düşünceleri hariç. Bir insan kendiliğinden öfkeliyse, kendi iç huzurunu sağlayamadıysa, o insan yorgundur. O insan beklenmedik tepkilerle başkalarının kalbini kırandır. Aslında o dışarıya değil kendisine öfkelidir. Sokaklarda yorgun yorgun dolaşan insanlar görürüz. Aslında insanın enerjisi dışarıda çalıştığı her türlü işe yetecek kadar yüksektir. Bazı insanlar ne kadar ağır iş yapsalar da enerjikler ve mutlular. Peki neden? Çünkü potansiyelinin farkında ve kendisiyle barışıklar. Fakat, sen kendinle barışık olmadığın sürece olumsuz düşüncelerden çıkamıyorsun. Başımı alıp gideceğim diyor...