Ana içeriğe atla

UMUTLAR TÜKENDİ DERKEN

UMUTLAR TÜKENDİ DERKEN

Mutlu olma amacı var her insanın, her adımda bir kere daha yaklaştığı… Evet! işte bu sefer oldum! Deyip ama olamadığı…

Her gün bir adım daha yaklaşır insan o sona. Mutlu olmak istediği o sona…
Neydi mutluluk? Kazandım sanıp kaybettiğimiz mi? Yoksa kaybettiğimizi zannederken kazandığımız mı?

Hayat gerçekten çok şaşırtıcı değil mi? Tam kazandım derken kaybettiğin… Tam kaybettim derken de gelen kazanımların olduğu derecede şaşırtıcı…

Bazen insan öyle kazanır ki, aslında her şeyi kaybetmiştir… Ve bazen de öyle kaybetmiştir ki kaybederken birçok şey kazanmıştır…

Çünkü “O” çok güzel kaybetmiştir…

“Ailenin ortanca çocuğuydu Refik, bir ablası bir de erkek kardeşi vardı. Evin ortanca çocuğu olmak kolay değildi, sorumlulukları fazlaydı. Evin her işine koşturacaktı… Ablasına yaren olacak, kardeşini gözetecekti… Ablası Makbule biraz kurnazdı, Refik’i öne atmayı severdi. Refik bunu önemsemez, düşünmezdi bile. Anne ve babaları iyice yaşlanmışlardı, evin yükü çocukların üzerine hepten binmek üzereydi. Refik hem okuyor hem de çalışıyordu. Okuldan çıkar, ayakkabı tamirine Emin Amca’sının  yanına giderdi. Eve dönerken esnaflarla oturur, çay içer sohbet ile dinlenirdi. Eve gelir gelmez, elindeki malzemeleri mutfağa bırakır anne babasıyla ilgilenirdi.

Babalarının artık mecali kalmamıştı, romatizmaları onu işten alıkoyuyordu. “Çocuklar, ben artık çalışacak durumda değilim, sizin çalışmaktan başka çareniz yok” dedi. Evin ağır yükü Refik’in üzerine binmişti, ablası Makbule geri durmayı tercih ediyor, çalıştığı kuaförden artırdığını biriktiriyordu. Refik’in seçeneği yoktu, daha fazla kazanmak için okulu bırakması gerekiyordu.

Okulunu bırakmadı, sene sonu üniversite sınavları vardı. Artık, iki işe birden gidiyordu. Sabah okuldan önce gazete dağıtıyor, okul çıkışı ayakkabı tamircisinde çalışmaya devam ediyordu. Akşamları eve bitkin bir şekilde geliyordu. Tüm birikimini ailesine harcıyordu. Çevresi Makbule’nin destek olmadığını biliyordu “Refik sen kendine çok yükleniyorsun ablan ile sorumluluğu neden paylaşmıyorsun?” dediklerinde, susmayı tercih ediyordu. Makbule’ye ağzını açacak olsa, suçlamalara ve hakaretlere maruz kalıyordu. 

Artık çok yorulmuştu… 

Bir yandan okuluna gidiyor, bir yandan sınavlarına çalışıyor, bir yandan evini geçindirmek zorunda kalıyordu. Babasına destek olduğu için, bu yük ona ağır gelmiyordu. Artık bedeni bu ağırlığa dayanamıyordu…

“İşi bırakırsam onlara kim bakacak? Ya sınavı kazanamazsam ben ne olacağım?!” soruları zihnini meşgul ediyordu. Makbule’nin birikimi aileyi bir süre ferahlatacak seviyedeydi. Refik ablasına gidip “Ablacığım sadece sınava kadar destek olmanı istiyorum, ben sana çalışıp yine öderim” dedi. Makbule ise “Sen ne saçmalıyorsun Refik! Beni bu ailenin enayisi mi sandınız? Benim hayat garantim var mı? Şu evde şu yaşlılarla garantim var mı söylesene?” dedi ve çıkıştı Refik’e… Çaresizce başını öne eğdi, cevap veremedi Refik. Ertesi gün, okul çıkışı sahilde oturmuş, annesini, babasını ve kardeşimi düşünüyordu… Kendisinden vazgeçmiş onları vazife edinmişti… Yüreği daralıyordu, gözleri doldu ve damlalar dizlerini dövüyordu artık. Şikâyet etmiyordu, ailesine ödediği çok bedeli vardı fakat ne yapacağını da bilmiyordu.

Ertesi gün, iş saati ayakkabıcı Emin amcasının yanına vardı… 

“Refik gel oğlum” dedi Emin amcası… 

“Biliyorum geç kaldım Emin amca, bugün fazladan kalıp telafi ederim…” diyecekti ki araya girdi Emin amcası. “Evladım şu parayı al” diyerek yüklü bir meblağ uzattı. 

“Bu nedir” dedi Refik, gözlerini büyüterek. 

“Sınavlarına iyi çalış, kazan şu üniversiteyi, konuşuruz sonra onun ne olduğunu” dedi. 

Refik “Bunu kabul edemem” diyecekti ki “al şunu al” diye uzattı tebessüm ederek parayı.

Refik artık okul sonrası çalışmak zorunda değildi, bunun yerine sınavlarına çalıştı. Ailesinin geçimini uzun süre temin edebilecek kaynağı da bulmuştu. Sınavı kazandı, öğretmen olacaktı. Babasının romatizma ağrıları hafiflemiş, tekrar çalışmaya başlamıştı. Aradan zaman geçmiş küçük kardeşi de aynı Refik abisi gibi  okul sonrası çalışıyor, ailesine destek oluyordu. Makbule ise birikimiyle ortak bir mahalle arası kuaför dükkânı açmış fakat ortağının dolandırıcı çıkmasıyla birikimi hiç olmuştu.

Öyle dönemler olur insanın hayatında…

Doğru sonuçlar için o kadar güzel sebepler oluşturmuştur ki, sonuç istediği gibi olmamıştır. Fakat o, öylesine güzel tepkiler vermiştir ki, kaybettiğini zanneder ama aslında kazanmıştır. O güzel tepkinin karşılığını muhakkak ki alacaktır.

Ve de…

Bazen sonuca o kadar odaklanır ki insan, tam kazandım derken geriye baktığında her şeyini kaybetmiştir. Çünkü onun kazancı ona bir hayır getirmemiştir. Kazandığını kaybederken, kendi de kaybetmiştir…

Umudunu kaybetme…

İyi bir niyetle ortaya koyduğun her bir mücadele, aslında güzel bir sonucun sebebi olur. Bazen istediğin gibi olur, bazen ise olmaz. Şu an o sonucu elde edemediğin de dahi tebessümle mücadeleye devam edebiliyorsan; 

Kaybederken dahi kazanmışsın demektir!

Yorumlar

  1. Sonuç bizi dunumuze gore daha iyi yapacaksa bize verilir. Belkide istediğimiz sonucla biz daha kötü bir insan olacağız. Sonuç bizimle alakalı değil.

    YanıtlaSil
  2. Gerçek hayata dair… çok güzel bir hikaye, emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Niyet her işin başı. Doğru kapı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUYUDAN ANCAK KENDİ BAŞINA ÇIKABİLİRSİN

“İlaç kullanacak seviyeye gelmişsin Mert…” Son 5 yıldır bu cümleyi 3 defa duydum. Son 5 yıldır 3. kez kendimi burada, psikologla konuşurken buluyordum. Yine kendimi kuyunun dibinde hissediyordum. Bu hastalıktan kurtulalı henüz 2 sene olmamıştı ki davetsiz misafir yine hayatıma girdi. “Duyuyorsun beni değil mi Mert, ilaç kullanacak seviyeye gelmişsin dedim…” Sahi neydi beni bu seviyeye getiren? Psikoloğun ilaç kullanacak seviyeye gelmişsin dediği… Hem gerçekten ilaç işe yarıyor muydu ki? Benim bu sözde hastalığımı geçiriyor muydu, yoksa sadece tekrar yüzeye çıkana kadar hayatımdaki sorunların üzerini mi örtüyordu ? “Niye susuyorsun Mert? Daha önce ilaç kullandığında kendini iyi hissetmiştin, öyle değil mi?” Tabiiii… Kazan dairesindeki yangını bana haber veren uyarı sistemini kapatmamı ve hiçbir şey yokmuş gibi gemiyi kullanmaya devam etmemi sağlamıştı. Fakat kazan dairesindeki yangın devam ediyordu. Üstüne üstlük hiçbir şey yokmuş gibi güvertede güneşleniyordum. Gerçek anlam...

NET MİYİM?

Net miyim? Gerçekten, net miyim? Bu isteğime zıt olan her şeyi gözden çıkaracak kadar… Diğer seçeneklerimden vaz geçecek kadar… Seçenekler arasında kararsız kalmayacak kadar… Net miyim? Bunu istiyorum ama gerçekten istiyor muyum? Bunun karşılığında kurbanlar verebilecek miyim? Yoksa ufak bir pürüzle karşılaştığımda şikâyet etmeye mi başlayacağım? “ Aslında başka alternatiflerim de var ” diye düşünecek miyim? Diğer seçeneklerin, beni rahatlatan imkanların üzerini çizebilecek miyim? Bu isteğimde kendimi seçeneksiz bırakabilecek miyim? Hedefimi değil, o hedefe giderken ki yöntemlerimi çeşitlendirebilecek miyim? Baskılar geldiğinde yürümeye devam edecek miyim? Bütün dünya karşımda duruyormuş gibi hissettiğimde devam edebilecek miyim? Yoksa yapmam gerekenleri yarıda mı bırakacağım? O iyi bildiğim haz kaçamaklarına mı meyledeceğim? İnsan bedelini göze aldığı kararları vermelidir. Karar verirken etraflıca düşünmem gerektiğini biliyorum. Bu işin getireceği bedelleri tartmam gerek...

SEN BU DEĞİLSİN

Anlamak gerçekten çok zor! İnsanlar neden bu kadar moralsiz?   İnsanı cesaretlendirici tek bir sözcüğün yokluğu aslında o insanın ölümü. Ah insan bunu bir bilse. Eğer ki o övgüyü hak ettiğimizde o övgüyü kendimize almak yerine verebilsek ve şunu söyleyebilsek; ”Sen iyilik için nihai güçsün”. Eğer sen öyle olmak istersen. Demiri hiç kimse yok edemez kendi pası hariç. İnsanı da kimse yıkamaz, kendi düşünceleri hariç. Bir insan kendiliğinden öfkeliyse, kendi iç huzurunu sağlayamadıysa, o insan yorgundur. O insan beklenmedik tepkilerle başkalarının kalbini kırandır. Aslında o dışarıya değil kendisine öfkelidir. Sokaklarda yorgun yorgun dolaşan insanlar görürüz. Aslında insanın enerjisi dışarıda çalıştığı her türlü işe yetecek kadar yüksektir. Bazı insanlar ne kadar ağır iş yapsalar da enerjikler ve mutlular. Peki neden? Çünkü potansiyelinin farkında ve kendisiyle barışıklar. Fakat, sen kendinle barışık olmadığın sürece olumsuz düşüncelerden çıkamıyorsun. Başımı alıp gideceğim diyor...