Ana içeriğe atla

Kayıtlar

MAKALE

YOLUMUZDAKİ TÜMSEKLER

    Günlerimiz, saatlerimiz ve hatta her anımız bir amaç uğruna hareket etmekle geçiyor. Kimisi para kazanmak için kalkıyor yatağından, kimisi sevdiği insanla buluşmak için, kimisi ise kahvaltı keyfini yaşamak için.  Hayatta bizi canlı ve hareketli tutan isteklerimizdir. Hiçbir amacı, hiçbir isteği olmazsa yatağından bile kalkası gelmez insanın. Dolayısıyla insan amaçları doğrultusunda adım atar sürekli. Burada önemli olan bu adımların hangi yöne gittiğidir. İnsanlar andaki keyfe ve acıya odaklandıklarında adımların kendisini nereye götüreceğini düşünemez oluyor. Bir tümsek ile karşılaştığında bunu aşmak yerine yönünü değiştirebiliyor. Böylelikle amacından sapmış oluyor insan. Adımlarımız amacımıza gitmiş olmuyor ve işte insanoğlu yeryüzünde böylelikle oyalanmaya başlıyor. Oysa yolun başında bir amacımız vardı ve adımlarımız o yöndeydi.  Bu adımlar insanı doğruya yada yanlışa, faydalıya yada zararlıya götürür. Her insan varış çizgisini kendi belirler bu hayatta....
En son yayınlar

NEREDE NETSİN?

     Geç anne olmuştu. Ertelenmiş olan sürecinin onun için daha zorlu olacağını bekliyordu. Hamilelik çok sorunlu değildi. Bebek doğduktan sonra hemşireler emzirme derslerini verdiler. 1-2 gün boyunca bebeğin emdiğini düşündüler. Hızlı kilo kaybı ve ağlamaların bitmemesinden dolayı tekrar kontrole gittiklerinde bebeğin fiziksel birtakım zorluklardan dolayı ememediği ortaya çıktı. Daha sonra çeşitli yöntemlerle bebeği beslemeye çalıştılar. Babası, sağılmış olan sütü hortumlarla parmağına bağlayıp bebeğe parmağını emzirterek beslenmesini sağlıyordu. Anne süreçte çok yorulmuştu ve az gelen sütünü çoğaltmak için debeleniyordu. Bu sırada aileden herkes mama vermek gerektiğini söylüyordu. Gittikleri doktor kontrolünde doktor biraz daha sert bir dille uyardı. Şeker eksikliğinin beyin fonksiyonlarını etkilediğini söyledi. Sorumlu anne babanın hemen belirli marka mamayı vermeleri gerektiğini söyledi. Aksinin sorumsuzluk olduğunu ve onların nasıl anne baba olduklarını anlamadığını ...

NE BÜYÜK SINAV? NE BÜYÜK BEDEL?

Geçenlerde, kendimi biraz keyifsiz hissettim. Keyfim yerine gelsin diye öğle yemeği sonrası bir kafeye gittim ve bol köpüklü bir kahve söyledim kendime. Bir yandan kahveyi yudumluyor, bir yandan da insanlar ne yapıyor diye etrafıma bakıyordum. Birisi, o meşhur internet sitesinden kıyafetlere bakıyor, kendi bedeni kalmamış diye arkadaşına şikâyet ediyordu. Bir diğeri, o kafede oturmuş web sitesi tasarımı yapıyor, bir başkası sohbet ediyordu yanındaki arkadaşıyla. Bir müddet insanları izledikten sonra canım sıkıldı ve instagram'da videolar izlemeye başladım. İlgimi çeken bir video çıktı karşıma. Bir yaşın üzerinde olduğunu tahmin ettiğim, mavi pijamalar giymiş bir çocuk, evin içerisinde bisikletiyle oynuyor. Belli ki daha yeni yürümeye başlamış. Bisikletin arkasına tutunarak hem paytak paytak yürüyor hem de kendince oyunlar oynuyor. Evin iç tasarımından belli, Ortadoğu’da yaşayan bir ailenin evi olduğu. Perdeleri çiçekli desenli ve pencerenin önünde füme renkli bir köşe oturma takımı...

İNSAN OLABİLMEK

  Zamanın oldukça hızlı geçtiği bir dönemdeyiz. Gündelik işler, eve gelip birkaç saat dinlenme, uyku derken günler geçiyor. Arada bir, hafta sonu gezebilirsek kafamızı dağıttık diyoruz. Tabii bizim hayatımız böyle standart geçerken bazılarınınki daha farklı geçebiliyor. Yeni iş kuran, evlenen, çocuğu doğan… Güzel haberle hayatı değişen ve mutlu olan insanlar oluyor. Ancak her değişiklik kişinin hayatını daha güzelleştiriyor diyemeyiz. Kaza geçiren, boşanan, yakınının vefat haberini alan… Bu insanlar yakınımızda olduğunda destek olmak aklımıza gelebiliyor. Bir de acısı çok daha büyük olan, uzakta olanlar var… Gecenin bir yarısı İbrahim büyük bir sarsıntıyla uyandı. Yan odadaki anne-babasının yanına koşmak için ayağa kalktı. O sırada annesi odasının kapısını açtı. Oğlunu aldığı gibi sarsıntının içinde apartmanın merdivenlerinde koşturmaya başladı. İnsanlar çığlık çığlığa bağırıyorlardı. Herkes sokaklara dökülmüştü, bazıları binalardan uzak bir yerde beklemeye başladılar. Bazıları d...

YAPAY ZEKA

Günümüzde insan, hayatı kolaylaştırmak için üretiyor. Oysa marifetlerini hadım edecek türlü buluşlara imza atıyor. Mesela bestekârlar, beste yapmak için ilham perilerini beklerlerdi. Artık günlerini kalem kağıtla bir odada geçirmek zorunda değiller. Havacılık firmaları, pilot adaylarına binlerce dolar yatırım yapmak zorunda değil. İç mimarlar mağaza dekorasyonu yapmak için artık dirseklerini çürütmeyecek. Bugün süt sağmak için maaş ödenmesi gereken birine ihtiyaç yok. Bir taksi şoförüne de ihtiyaç yok. Patates doğrayan makineler, robot süpürgeler... Peki ne olacak böyle? İnsan açlığı yönünde disiplinli hareket ederek marifet kazanır. Eğer açlık var fakat hareket yoksa insan gelişemez. İnsanın istediği sonuçlara yapay bir zekayla ulaşması onu geriletir. Kendi düşünmediği için bilinci daralır. İstekleri kararlarının kontrolünü ele geçirmeye başlar. Oysa insanın gerçeği arayabilmesi için düşünce sistemi aktif olmalıdır. Fakat düşünceyi hadım edecek sistem geliştirilirse insanın ...

NET MİYİM?

Net miyim? Gerçekten, net miyim? Bu isteğime zıt olan her şeyi gözden çıkaracak kadar… Diğer seçeneklerimden vaz geçecek kadar… Seçenekler arasında kararsız kalmayacak kadar… Net miyim? Bunu istiyorum ama gerçekten istiyor muyum? Bunun karşılığında kurbanlar verebilecek miyim? Yoksa ufak bir pürüzle karşılaştığımda şikâyet etmeye mi başlayacağım? “ Aslında başka alternatiflerim de var ” diye düşünecek miyim? Diğer seçeneklerin, beni rahatlatan imkanların üzerini çizebilecek miyim? Bu isteğimde kendimi seçeneksiz bırakabilecek miyim? Hedefimi değil, o hedefe giderken ki yöntemlerimi çeşitlendirebilecek miyim? Baskılar geldiğinde yürümeye devam edecek miyim? Bütün dünya karşımda duruyormuş gibi hissettiğimde devam edebilecek miyim? Yoksa yapmam gerekenleri yarıda mı bırakacağım? O iyi bildiğim haz kaçamaklarına mı meyledeceğim? İnsan bedelini göze aldığı kararları vermelidir. Karar verirken etraflıca düşünmem gerektiğini biliyorum. Bu işin getireceği bedelleri tartmam gerek...

KUYUDAN ANCAK KENDİ BAŞINA ÇIKABİLİRSİN

“İlaç kullanacak seviyeye gelmişsin Mert…” Son 5 yıldır bu cümleyi 3 defa duydum. Son 5 yıldır 3. kez kendimi burada, psikologla konuşurken buluyordum. Yine kendimi kuyunun dibinde hissediyordum. Bu hastalıktan kurtulalı henüz 2 sene olmamıştı ki davetsiz misafir yine hayatıma girdi. “Duyuyorsun beni değil mi Mert, ilaç kullanacak seviyeye gelmişsin dedim…” Sahi neydi beni bu seviyeye getiren? Psikoloğun ilaç kullanacak seviyeye gelmişsin dediği… Hem gerçekten ilaç işe yarıyor muydu ki? Benim bu sözde hastalığımı geçiriyor muydu, yoksa sadece tekrar yüzeye çıkana kadar hayatımdaki sorunların üzerini mi örtüyordu ? “Niye susuyorsun Mert? Daha önce ilaç kullandığında kendini iyi hissetmiştin, öyle değil mi?” Tabiiii… Kazan dairesindeki yangını bana haber veren uyarı sistemini kapatmamı ve hiçbir şey yokmuş gibi gemiyi kullanmaya devam etmemi sağlamıştı. Fakat kazan dairesindeki yangın devam ediyordu. Üstüne üstlük hiçbir şey yokmuş gibi güvertede güneşleniyordum. Gerçek anlam...